18 Ocak 2010 Pazartesi

Hiç hakikaten aşık oldunuz mu?

Hani gözlerinizi karatan, ayaklarınızı yerden kesen, dünyada ki diğer yaşamlardan sizi uzaklaştıran, buz gibi havada siz donarken bile ceketinizi, hatta neredeyse gömleğinizi üzerinizden çıkarttıracak kadar ateş dolu, gözlerine baktığınızda, etrafınızdaki her şeyin yok olduğu bir bilmece kadar sizi kör edebilen, pembe bulutlar üzerinde, değil yürümek, sizi koşturacak kadar heyecan dolu, sizi siz olmaktan çıkarttığını bile fark etmediğiniz kadar aşık oldunuz mu hiç?

Peki, hiç gözlerinin içinde kaybolduğunuz, sarılmaktan ve sıcaklığından hem gurur hem de haz aldığınız, paylaştığınız yatağın en güzel ve en sıcak yerini terk edip, belki üstünüz açık, biraz üşüyerek uyuduğunuzu bile fark etmediğiniz, uyandığınızda ilk kendinizi değil de Onu düşündüğünüz ve her yeriniz tutulmuşken hala kendinizi fark etmediğiniz zamanlar oldu mu hiç?

Sarıldığınız zaman, dünyanın durduğu, bir küçük gülümseme ile içinizin eridiği, hiç ayrılmak istemediğiniz halde, zorunlu olarak ayrı kaldığınızda, aklınızda çıkmayan, düşündüğünüzde içinizin titrediği bir aşk’a sahip olacak kadar şanlı mısınız?

Tanıdık, tanımadık herkesin önünde her anından ve her zerresinden zevk duyduğunuzu haykıracak kadar sevgi dolu oldunuz mu?

Kelimelerin yetmediği, her anından mutluluk ve huzur duyduğunuz, en sinirli anınızda bile hakikaten sinirlenemediğiniz, uzakta kaldıkça özleminizin arttığı, özledikçe sevginizin yoğunlaştığı, o harika duyguyu yaşadınız mı?

Bu ya da buna benzer duyguları yaşamayı başarabilmişseniz şanslı azınlıktansınız demektir. Peki, aynı duyguları iki ya da üç kişi için aynı anda hissettiğiniz oldu mu? Ya da aynı anda birden fazla sonsuz Aşk yaşadığınız?

Kalbinizin aynı Aşk’ı aynı anda birden fazla kişiye verebileceğinizi hiç fark ettiniz mi?

Adına ister Aşk, ister sevgi deyin. Sadece bu kadar yoğun, bu kadar yapıcı ve en güzeli, ne kadar çok verirseniz o kadar çok alabildiğiniz bir tek sevgi var. O da çocuklarımıza verdiğimiz ve onlardan aldığımız sevgi.

Her zaman yatağımın en güzel yeri onların olacak, her zaman en fazla sevgim onlara gidecek, onlar büyürlerken belki ben yatağımdan vazgeçeceğim ama onları sevmekten asla vazgeçmeyeceğim.

Hafta sonu babaları, şu anda onlara verebileceğimiz tek şey sadece hakiki sevgi. Verebildiğimiz kadar verelim. Karşılık beklemeden, sınırsızca, eminim ki verdiğimiz her damla sevgi, onlara kendi yollarında ilerlemeleri için, almaya çalıştığımız en pahalı oyuncaklardan ya da hediyelerden daha fazla yardımcı olacaktır.

Haftasonu Babası

7 Ocak 2010 Perşembe

Hayallerimizi ne zaman kaybettik?

Bir sabah uyandığınız zaman, hiç bir hayalinizin kalmadığı, yada tüm hayallerinizi gerçekleştirip, bir anda hepsinin yok olduğunu gördüğünüz bir gününüz oldu mu?

Benim oldu...Malesef.

İşin güzel tarafından bakmak gerekirse, ben hayallerimin tümünü gerçekleştirdiğim zaman, tüm hayallerimin yıkıldığına ve sadece bir kaç gün içinde hepsinin yok olduğunu gördüm. Belki, çok şanslıyım çünkü hayat her seferinde bir öncesinden daha güzelini verip, kayıp etmiş olduğum hayallerin yerine yenilerini koymam için bana yardım ediyor. Size de bu yardımın geldiğini düşünüyorum. Peki siz gelen yardımları kabul ediyormusunuz?

Çok mutlu bir aile içinde büyüdüm. Bazen gerçek dışı olabilecek kadar güzel bir çocukluk ve hatta gençlik hayatı yaşadım. Yaşadığım zamana göre, bir çok insan için hayal olabilecek imkanlar, ailem sayesinde zaten önümde duruyordu. Her birinden, sadece ben değil, etrafımda bulunan herkez ile beraber faydalandık. Çok eğlendik, çok güldük, çok spor yaptık. Mahallece desem pek de abartmış sayılmam. (mahalleden, faydalanmadım diyen çıkarsa, sadece istemedikleri için faydalanamamışlardır diyebilirim).

Bütün bu hayalin içinde yaşarken, bir sabah uyandığımda, bunların hiç birisinin olmadığını gördüm. Üzüntü, desem üzüntü değil, hayal kırıklığı, desem hayal kırıklığı değildi olan. Sadece, o anda elimde ne olan ne varsa, hepsi buharlaşmıştı. Arkadaşlarımın dışında.

Sonra hayal kurmaya başladım. Benim hayallerimi. İçimde yaşayan ve olacağına en az adım kadar emin olduğum hayalleri. Her birini bir sayfaya cizdim, elimden geldiğince. Çok olmadı. Belki beş, altı sayfa kadar. Kara kalemdi hepsi. Elimde kalan, bir tek o kalemdi gerçi. Her çizdiğimde, mutluluk çizdim. Her kağıda dokunduğumda, hayata nasıl bağlı olduğumu, kesilemeyecek, kopartılamayacak kadar güclü bağları cizdim. Sadece beş sayfaya. Bu güne kadar yaşadığım hayatı çizdiğimi fark etmiş olsam, daha fazla çizermişim. Hayal işte. Geldiği kadar çizebiliyor, yada hayal edebiliyor insan.

Gün geldi, devran döndü. Aradan geçen yaklaşık yirmi küsür yıl sonra geriye bakınca gördüm. Çizdiğim, hayal ettiğim her şeyi, evlilik, ev, araba, spor, çocuklarım, seyyahatlerim, aşkım ve en önemlisi arkadaşlarımı yaşamışım ve yaşıyorum. Şanslıyım.

Gerçekleştiremediğim yada yarım kalan ne kaldı diye düşünüyorum.

Hayallerin sınırı varmıdır? Yada hayallerimizi yeterince uzun mu tutmadık? İstediğim herşeyi gerçekleştirmişken neden, hepsi bir gün, bilemediniz en fazla bir hafta içinde çöküp, geri dönülemez şekilde yok oluverdiler.

Yeterince uzun vadeli hayal kurmayı başaramadığım için olabilirmiydi? Yada, hayallerimizi gerçekleştiriken, almamız gerektiği hazzı yada bize gelen sinyalleri alamamak?

Peki hayallerimin ne olduğunu, onları gerçekleştirken, hayallerimi unutmak olabilirmiydi? Hayallerimizi gerçekleştirmeye çalışırken, acaba bambaşka birilerinin hayallerinin aracı mı olduk?

Hayallerimizi ne zaman kaybettik?

Yeni hayaller ve yeni gelecek yaratacak güce sahip olduğumu ve onu şimdiden yarattığımı biliyorum. (Dedim ya, ben şanslıyım). Sadece bu sefer hayallerimi sonsuza kadar sürdürmeyi öğrendim galiba.....

Bu sefer, hayallerimin içinde çocuklarımda var... Kurabildiğim kadar hayal kurup, bu sefer onları unutmamayı kendime hatırlatacağım...

Haftasonubabası.

5 Ocak 2010 Salı

WYSIWYG.“What You See Is What You Get”

Bu terimi kaçınız hatırlıyor?

1980’lerin sonlarında bilgisayarlarda kullanılan ve bir şeyi görmek için başka işlemler yapmana gerek olmadığını belirten bir terimdi.

Ne görürsen onu alırsın.

Bu terimi evlilik ve ilişkilere göre şekillendirebilirsek, harika bir atasözü olarak karşımıza çıkıyor.

Anasına bak, kızını al.

WYSIWYG yada Anasına bak kızını al. Çoğu zaman hepimizin gözüne sokulan ama hiç ilgilenmediğimiz küçük bir detay değil mi?

Sadece, bu atasözüne biraz önem vermiş olsak, yaşadığımız bir çok olay, aslında çok rahat önlenebilirmiş. Sadece, bu atasözünün doğru olduğunu anlayabilmek için, bir evlilik, iki çocuk, bir boşanma, geriye dönük sorgulama, biraz acı, biraz kanser,biraz mide ağrısı, biraz yanlızlık gerekti.

Bir ilişkinin sonunda, özellikle bu bir evlilik ise, hiç geriye bakıp annesi ile sevgiliniz yada karınız olan kişi ile onun ailesi arasında bir bağ kurabildiniz mi? Başka bir değişle, eşinizin annesinin yaşadıkları ve eşinizin korkularının aslında şu anda sizin yaşadığınız durumu ile olan bağını kurabildiniz mi?

WYSIWYG, aslında hepimizin yaşanmışlıkları, şimdi yaşadığımız hayatı etkiliyor ve şaşırtacak şekilde, aslında bizden önce yaşamış aile bireylerinin hayatı, aslında bizim yaşamış olduğumuz hayat ile bire bir örtüşüyor.

Eski hayatlardan, çocukluğumuzdan bu güne kadar gelen korkular hangi birimizin hayatında yok ki? Yanlız kalmaktan korkmak, karanlıkta kalmaktan korkmak, içki içen insanlardan korkmak, arkadaşsız kalmaktan korkmak, kalp krizinden korkmak, kanserden korkmak, ölümden korkmak, daha doğrusu sizin yetiştiğiniz ortamda, size korku salan herşeyden korkmak. Bunu açıkça söyleyemeseniz bile bu korkuların tümü sizi ve sizin eşinizle olan yaşantınızı etkilemedimi?

Aslında bu korkuları daha henüz ilişkinin başında görüyoruz ama her nedense görmemezlikten geliyoruz. Görmemezlikden geldiğimiz her korku ile bir gün yüzleşmek zorunda kalıyoruz malesef. Ne kadar yanlız kalmaktan korkuyorsak, hayatta o kadar yanlız kalıyoruz nedense. Ne kadar ailenin yıkılmasından korksak, ailelerimiz yıkılıyor. Ne kadar hasta olmaktan korkuyorsak o kadar çok hasta oluyoruz. Ne kadar ders yapmaktan korksak, simdi çocuklarımız ile on kat fazla ders yapıyoruz. Bu korkuları aslında işin başında gerçekten görüyoruz, ama korkularımızla yüzleşmediğimiz için, bizim başımıza gelmez deyip, o an için kendimizden uzaklaştırdığımızı sanıyoruz.

Gerçekten öylemi oluyor acaba?

Eşinizin hayatta en korktuğu şey, sizin de gördüğünüz ama önemsemediğiniz ne varsa, şimdiki hayatınıza bakın, eminim ki sizin de başımıza geldi yada gelmek üzere...Terside olabilir, sizin kendi korkularınız, paranoya olup size geri mi dönüyor.

Bakın hayatınıza, aynada nasıl kedinize bakıyorsanız öyle bakın ama, hiç bir kusuru gizlemeden, hiç bir hatayı saklamadan.

Ve o zaman anlayacaksınız WYSIWYG’in anlamını. Kendi korkularınızı, kendi hayatınızda tutuğunuzda, aslında sizin elinizde kalan sadece, kendinizin yüzleşebileceği korkular. Eğer ilişkinizde, size nelerin zarar verdiğini hakikaten tarafsızca görebiliyorsanız, gördüklerinizin aslında sadece sizin bir şekilde kaçtığınız yada saklandığınız gerçekler olduğunu anlayacaksınız.

Aslında, hayat bize olduğu gibi gerçekliği sunuyor. Onu nasıl yaşamayı kabul ettiğiniz veya nasıl bir süre saklamaya çalışacağınız ise sizin seçiminiz.

Gerçekler ile, gerçek anlamda yüzleşmeyi kabul ettiğimiz zaman, geçmişteki hatalarımızı görüyoruz. Kendimizden ve kendi gerçeğimizi olduğu gibi kabul edip, bir çözüm yaratmaya hala çalışmıyorsak, o hala kendi sorunlarımızı göremememizden kaynaklanıyordur. Başkalarının, sorunlarından değil....

WYSIWYG, gözlerinize ve size sunulan seçenekleri değerlendirin. Bu kendi başınıza kaldığınızda da olabilir, hala zaman geç değilse eşiniz ile de... hangisini seçeceğiniz size kalmış.....

Ben, kendi korkularımla yüzleşmeyi seçtim. Bu seçimden sonra gördüm ki, korkularım, korku olmaktan çıkıp bana hayatın eğlencesi olarak geri döndü. En azından, kendi korkularımı, çocuklarıma bir eğlence yapabildiğim ve onların en azından benim korkularımı yaşamak zorunda olmayacakları için şanslıyım..

Umarım, hepimiz aynı yolu çabucak geçebiliriz.....

Haftasonubabası

4 Ocak 2010 Pazartesi

Bir Kadını Mutlu edebilmek....

Hakikaten bir kadını mutlu ettiğinizi düşündüğünüz oldu mu?

Evet der gibisiniz! İçinizden kendinize ,evet ‘ben mutlu ettim’ dediğinizi duyar gibi oluyorum. Peki neden bunu acıkça ve rahatlıkla söyleyemiyorsunuz? Korkuyormusunuz yoksa?

Sizin mutlu ettiğinizi düşündüğünüz kadın’ın aslında hiç de mutlu olamadığını ve aslında size sinirlendiğini ve hatta gülümserken içinden ciddi ciddi benim bu adamla ne işim var diye düşündüğünümü anladınız yoksa?

En zor şeydir bence bir kadını mutlu edebilmek. Bu güne kadar ne zaman bir kadını çok mutlu ettiğimi düşünsem, oldukça kısa bir süre içersinde kendimi kapının dışında buluyorum; yada ne zaman bir kadını hiç mutlu etmek istemesem ve hakikaten mutlu etmemek için elimden geleni yapsam, güzel bir birlikteliğim oluyor.

Sizinde mi hayatınızdaki mutlu ettiğiniz kadınlarla kısa ilişkileriniz, mutsuz ettiğinizi sandığınız kadından çocuklarınız oldu?

Biz galiba biraz sığ düşünür olduk. Bunu anlamak için oldukca fazla mutlu, ama kısa; mutsuz, ama uzun, ilişki ve bir kaç çocuğumun olması gerekti. Derin düşününce, ben bir kadını mutlu etme düşüncesinde hiç bir zaman başarılı olamayacağımı anladım.

Düşünsenize, beraber olduğunuz kadına özel bir gün hediyesi alacaksınız , para probleminiz yok, eşinizin çok istediği hediyeyi (pahalı olsa bile) biliyorsunuz. Yani işin aslı, bu sefer mutluluk oyununda 1-0 öndesiniz. Tamam cebiniz biraz yanacak ama en azından güvenli yolu seçip onun sizden bir süredir ima yolu ile istediğiniz hediyeyi alacaksınız ve doğum günü akşamınız hem iki taraf için mutlu hemde en azından bir kaç gün bilinçsizce, bir kadını mutlu etmenin verdiği haz ile geçecek. Süper bir senaryo değil mi?

Kendinizden o kadar eminsinizdir ki, olacakları bilmeden, kadını mutlu etme hareketinden önce küçük şaklabanlıklar bile yapabilecek kadar enayisinizdir.

Kadını mutlu etme anı geldiğinde, her ikinizde süslenmiş yaklaşmakta olan kutlama için artık neredeyse hazırsınızdır. Ona aldığınız hediye yerine şaka olarak aldığınız imitasyon ve dandik hediyeyi verirsiniz. Amaç, sonradan gelecek olan büyük hediyenin kadın üzerindeki mutluluğunu arttırmaktır.

Yüzünüzde ve vücudunuzda kendinize olan güvenin tüm etkilerini gösteren bir yaklaşım ile kadınınıza ilk hediyeyi uzatırsınız.......

Bundan sonra olacaklar için hiç pişmanlık duymayın çünkü kendi kuyunuzu kazdınız bile.. O imitasyon hediye elinizden bir kere eşinizin eline geçti ve dönüşü olmayan paket açılma işlemi başladı..

Önce kadının yüzündeki gülümseme donup kaldı, sonra kaşlar aşağıya düştü, hatta saç çevresinde bir iki renk değişimleri oldu ve beklen mutlu kadın cevabı geldi : Bende bu hediyeyi ne kadar zamandır isitiyordum. Çok düşüncelisin. Teşekkür ederim. (hayatınızda farkında olamadığınız nice mutluluk yalanından birisi söylendi bile.)

Siz hala kendinizden emin olarak asıl hediyeyi çıkartıp verdiğinizde zaten iş işten geçmiştir. Asıl sizin o küçük şakanız hediyenin maddi manevi değerini yerle bir ettiği ile kalmamış gibi, ne size yüzde bir gülümseme ne bir mutluluk ifadesi nede herhangi bir teşekkür olarak geri dönmüştür.

Siz kendinize göre yaptığınız küçük şaka ile kendi kuyunuzu kazmış bu şakanız hakikaten kaka olmuş ve telafisi için daha yüksek bütçeli bir şey almaya vicdanen itilmişşinizdir. Gece hiç bir zaman sizin istediğiniz gibi geçmemiş hatta her fırsatta sizi toplum içinde yere sokacak imalar yapılmış ve sizde kendinizi alkole vurmuşsunuzdur.

Buna benzer bir erkeğin kendine olan güveni ile bir kadını mutlu etme hikayeleri anlatılabilir ama hiç biri mutlu son ile bitmez.

Biz olaylara erkek gözü ile bakmaya alışmışızdır. Bizim için mutluluk çok basit, çok küçük ego tatminleri ile ulaşılabiliyor olsa bile, hiç bir zaman beynimiz kadınların beyinleri gibi karmaşık çalışamaz. Ne kadar çabalasak çabalayalım, belki sadece küçük mutluluklar vermeyi başarabiliriz, çünkü bizim için mutluluk veren çoğu şey, kadınlar için sadece anlamsız birer süreçtir. Egoları tatmin olmadıkca, yada şanslı azınlıkta değilseniz, kadınları mutlu etmeyi başaramazsınız...Siz kendinize göre kadınınızı mutlu edecek küçük yada büyük mutluluk oyunlarına devam edebilirsiniz ama bunca yaşanmışlıktan sonra, bir kadını mutlu etmeye çalışmaktansa mutlu bir erkek ve mutlu bir baba olarak yaşamak belki de en iyi seçimdir bizim için. Yeterki bizim mutlu olduğumuz anlarda, bizimle mutlu olan çocuklarımızı mutlu edelim ve kendi küçük mutluluklarımızı onlarla paylaşalım.

Bu yazıdan alınan kadınlar mutlaka çıkacaktır, lütfen yukarıda yazılanların, benim gözümden yorumlar olduğunu göz ardı etmeyin. Umarım sizin önünüze, bir erkek gözünden faklı bakan bir erkek çıkmış ve mutluluğu yaklamışsınızdır.....

haftasonubabası

1 Ocak 2010 Cuma

Nerede hata yaptım?

Bilmiyorum.

Aslında bu hepimizin vereceği bir cevap değil mi? Hiç birimiz, nerde hata yaptık bilemiyoruz. Bize göre, kendi gözümüzden baktığımız zaman, hiç hatalı bir şey gözükmüyor. Peki hiç hata yapmayıp mükemmel, hatasız bir ilişki, evlilik yaşadıysak neden şu anda yanımızda, hayatımız boyunca iyi günde, kötü günde ayrılmayacağımıza söz verdiğimiz kişi yok? Belki de biz bir yerde hata yapmışızdır ama suçu, genelleyip şimdi yanımızda olmayana atıyoruzdur!

Ben hata yapmadım.

Bu yazıyı okuyan bir kişi çıkıp da bana, ben hayatımda ve ilişkilerimde hiç hata yapmadım derse, onunla bire bir yüzleşip, ne kadar yalancı olduğunu yüzüne söylemek isterim. Yalan söylemek, sadece karşındaki insana yalan söylemek değildir. Kendine en büyük yalanı söylersin aslında. Hepimiz bir gün, bir yerde, bir hata yapıyoruz. Yaptığımızın hata olup olmadığını bile bilmiyoruz. Siz hiç sonucundan emin olduğunuz bir matematik probleminin çözümünün aslında tamamen yanlış olduğunu, tüm gidiş ve sonuca ulaşma şeklinizin doğru olduğu ama sadece daha koyduğunuz ilk virgülün yanlış yerde olduğunu sınav sonucundan öğrenmediniz mi? Ben bir(kaç) lise sınav çıkışında 2 ile 2 yi çarpıp 5 bulduğumu bağıra bağıra haykırdığımda, sonucun 4 olduğunu öz annem bile bana söyleyememişti.

Biz de ilişkilerimizde 2x2=5 diyoruz çoğu zaman. Çünkü hem sonuçtan, hem de aslında çok basit olan yöntemden emin oluyoruz. Çok seversek, çok seviliriz; daha çok çocuk yaparsak, daha mutlu oluruz; eşimize ne istediğini verirsek, o da bizim istediğimiz herşeyi bize verir; aile ne derse desin, bizim evde benim borum öter; ne olmuş aramızda bir iki şiddet içerikli tartışma olmuşsa, benim eşim değil mi?; eminim siz bu örnekleri kendi hayatınızda, kendi deneyimlerinizle çoğalttıkça çoğaltabilirsiniz.

Peki bunca haklılık içinde hiç mi hata yapmadınız? Doğru insanla mı hayatınızın en büyük yeminini, bir de onca şahit önünde attınız? Hiç hatasız ve mükemmel olarak...

Mükemmellik ve kusursuzluk sadece masallarda ve artık iyiden iyice içimize giren sanal karakterlerde olur. Aslında mükemmel olmadığınızı ya da kusursuz bir ilişkiniz olmadığını sadece ve sadece en yakınınızdakiler, problem artık çözülemez durumda olduğunda size söylerler.

‘Sana hiç yakışmıyordu’’Duyunca şok geçirdik ama sana söyleyemedik’(Düğünümde litrelerce şampanya içerken öyle düşünmüyordunuz herhalde!) Sana hiç yakıştırmamıştık. (Neden önce söylemediniz o zaman, benden bir menfaatiniz mi vardı?), Hareketleri senin yanında çok yavan duruyordu.(Bunları gördüğünüze göre siz de benim yanımda değil miydiniz?), Ailesi sana yakışmıyordu.( Bunu ben bile fark ettim ama ben ailesi ile evlenmiyorum ki! – Keşke biri bana ailesi ile evlendiğimi söyleseydi-), Herşeyi sen yaptın, onu kraliçe gibi yaşattın bak oldu mu şimdi ( Ahanda oldu, boşandık. Hem size ne, ben hayatımdaki en önemli kadını kraliçe gibi yaşatmış ya da yaşatmaya çalışmışsam), Herşeyini yok ettin, ona değer miydi, ne kızlar vardı hayatında seni krallar gibi yaşatacak. (Kim kral olmak istemez ki, ama kral olamadıysam sebebi benimle ilgili olabilir mi? Belki mazoist bir ruhum var). Bu örnekler gibi binlerce yorum binlerce neden verebilirler size.

Sonuç....

Şu anda tek başınıza ve şanslıysanız haftada bir iki gün görebildiğiniz aşk meyveleri vardır hayatınızda. Evet hata yaptık. Hatanın büyüklüğü, küçüklüğü değil sonucudur önemli olan ve bu sonucu anlayabilmek, bu sonuç ile başa çıkabilmek ve hatamızı cebimize koyup bir sıfır mağlup olduğumuzu kabul etmektir yapabileceğimiz. Hayat devam ediyor ve hergün bir şekilde bir yerde bir hata yapıyoruz, neden onları sırtımızda bir yük olarak taşımıyoruz da, sadece evlilik ve ilişkide yaptığımız hataları sırtımızda senelerce taşıyoruz.

Bırakın, hatalar oldu bitti bile, sırtınızdaki bu yükle daha fazla hata yapacağınızı ve bu seferki hataların bazıları sizden, siz bu hayattan göçene kadar yanınızda olacak olan çocuklarınızın hayatını etkileyecektir. Hatalarınızdan kurtulun ve çocuklarınızın daha az hata yapmaları için taşıdığınız yükün ağırlığı ile kuvvetlenmiş olan siz, onlara yardım edin. Kendi yüklerinizi onlara yüklemeyin. Bırakın onlar da hata yapsın ama yaparken bilsinler ki arkalarında daha yere düşmeden onları tutacak babaları var... Ve bunu onlara hissettirin. Otoriter değil ama kalbinizden hissettirin, onların hepsi bunu anlayacak kadar büyüdüler bile...

Haftasonubabası