24 Mart 2010 Çarşamba

Kelimelerim yetmeyecek biliyorum ve gülüyorum.


Bundan 10 gün önce bu klavyenin önünde, ‘enter’ tuşuna basıp basmama konusunda kendimle savaşıyordum.  Parmağım tuş’un üzerinde ama bir türlü basmaya cesaret edemiyordum. Zordu bunca zaman üstünde kafa yorduğum, her parçasının mükemmel olmasını istediğim bir hayali hayata geçirmek.Bu kadar çok düşünmeye rağmen hala mükemmel olmadığını biliyorum. Tanrı bizlere hayat verirken ne kadar çok düşündü acaba?

Kafamda dolaşan binlerce tilki, ya hata yaptıysam sorusu, tuşa basınca geri dönüşü olmayacak olduğunu bildiğim yeni hayatım. İnsanların gelebilecek tepkileri,  çocuklarım, kaygılarım, bekli de korkularım, ya kimse beğenmez ise, ya altından kalkamazsam, çok beklenti yaratıp cevap veremezsem, ve bunlara benzer binlerce, yüzlerce değil, binlerce soru. Hepsi sadece sol serçe parmağımın ucunda, dışarı fırlamayı bekliyorlardı.

Ve benim serçe parmağım artık o yükü kaldırmadan dokunu verdi simsiyah klavyenin ‘enter’ tuşuna…..

Aradan sadece 10 gün geçti.  Her geçen saniye, sadece kendim için değil, aynı durumda ki çocuklar ve onlarla hayatı paylaşan ebeveynleri için doğru bir şey için ilk adımı attığımı anladım. Her geçen saniye daha da fazla anlıyorum.

Mutluyum, yüzümden gülümseme eksik olmuyor. İçim titriyor.  Daha hiç kimse ile yüz yüze tanışmamış olsam bile, paylaşımlar inanılmaz. Her saniye beraberce büyüdüğümüzü görüyorum, hissediyorum. Tüm korkularım, kaygılarım sanki başka bir enerji oldu, bana daha fazla, daha güzel, daha yaratıcı, daha umut verici olmam için yardım ediyor.

Kapılar kendiliğinden açılıyor, harika olanaklar önüme geliyor, paylaşacak o kadar çok şey oldu ki kelimeler yetmiyor, gülümsüyorum.

Her birinize, kalbi ile burada çocukları için bir şeyleri değiştirmek isteyen sizlere ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

İlginize, desteğinize layık olmak, çocuklarımıza sevgimizi aktarabilmek, hayatı beraberce yaşamak için daha çok çalışacağız….

Teşekkür ederim..

20 Mart 2010 Cumartesi

Hürriyet Gazetesi 20 mart 2010 Cumartesi ekinde çıkan röportajım. :-)

Yeşim Çobankent ve Inhouse İletişim'e yardımlarından dolayı teşekkür ederim.


Haftasonu Babaları


Rüzgar (6.5) ve Deniz (4), ebeveynleri boşanmış pek çok arkadaşları gibi babalarıyla sadece haftasonu vakit geçiriyor. Ancak onların babası “çocuklarıyla alışveriş merkezlerinde sıkıntıyla zaman öldüren erkek” klişesinden çok farklı. Haftasonu babalığı kavramına taptaze bir yorum getiren Rıza Reman, bu uğurda internet sitesi bile kurdu: “Bazı gerçekler antipatik olabilir ama çocuklarımızı sadece haftasonları gördüğümüz bir gerçek. İsterseniz bize ‘haftasonu babası’ yerine ‘haftaiçi bekarı’ diyebilirsiniz, zaten üyelerimizin de yarısı kadın!”

Üst düzey yönetici Rıza Reman (44) minik oğullarının heykeltıraş annesiyle evliliğini geçen yıl sonlandırdı. Öncesinde de bir yıl eski eşiyle ev arkadaşı gibi yaşadı. Sırf çocuklarının düzeni bozulmasın diye. Şimdi aynı gerekçeyle çocuklara yakın bir semtte oturuyor: “Çocuklar konusunda hiç kavga etmedik, şanslıyız. Küçük oldukları için velayetleri annelerinde. Ancak onlarla olabildiğince vakit geçirmem konusunda anlaştık. Bu konuda çok sıkıntılı hikayeler duydum. En aşırısı mahkeme kararıyla eve yaklaşması yasaklandığı için çocuklarıyla sadece gözetim altında iki saat geçirebilen bir baba.”
Reman boşandıktan sonra, babaların çoğu gibi çocuklarını haftasonu görmeye başladıysa da, onlardan çok farklıydı. Çünkü oturup bu konuda ciddi ciddi kafa yordu: “Bekar ebeveynlerin dertleştikleri bir akşam yemeği sırasında aklıma bir internet sitesi kurmak geldi. Bebek Parkı’nda haftasonu çocuğunun elinden tutup dolaşan en az 50 bekar baba görürürsünüz. Yapacak pek bir şey bulamazlar, aynı şeyleri ben de yaşadım. Seçenekler fast-food restoranları ve alışveriş merkezleriyle sınırlı ve doğrusu bir erkeğe de böylesi daha kolay geliyor. Erkeğe çocuk baktırmak zor iş, kadınlar kadar ehil değiller. Bu konuda danışabilecekleri insanlara da ulaşamıyorlar. İngilizcem iyidir, İnternette çok araştırdım ama yalnız bir babanın çocuğuyla nasıl vakit geçireceğine dair hemen hemen hiçbir bir kaynak bulamadım.”
Kendi babasının deneyimlerinden yararlanmak gibi bir şansı da yoktu Reman’ın, zira ailesini 20 yıl önce bir trafik kazasında kaybetmişti. Sadece yurtdışında yaşayan bir kızkardeşi olsa da, ailesiyle geçirdiği mutlu zamanları her zaman hatırlıyor. “Babam milli atletti, birlikte spor yapardık. Ailece yenen akşam yemekleri çok önemliydi.”

ÇOCUKLAR YAŞADIKLARI ŞEHRİ KEŞFETSİN 

Bir derginin beş yıl önce verdiği “İstanbul’da Çocuklarla Yapılacak 600 Şey” adlı ek; tam da bu konuda kafa patlattığı sıralarda imdadına yetişti: “Müzeler, oyun parkları, sanat atölyeleri, anaokulları, spor etkinlikleri vardı listede. ‘Madem yapılacak bu kadar çok şey var, deneyelim bakalım’ dediğimiz ilk eğlence, Olivium’daki tırmanma duvarıydı. Miniatürk’e ve yedi yıldır görmediğim Ayasofya’ya da gittik. Çocukların yaşadıkları şehri tanımalarını istedim.”
İş bu kadarla kalmadı. Rıza Reman internet sitesini kurduktan sonra oteller ve kulüplerle de işbirliği yaparak haftasonu programları düzenledi. Kampçılık, sörf, kayak ve yelken gibi sporların işe katıldığı etkinliklerdi bunlar: “Hocalardan birebir ders alındığı için bu tür sporların grup halinde yapılması daha mantıklı. 150-200 Euro yerine adam başı 15 Euro ödüyoruz. Mesela benim çocuklarımdan biri yüzme biliyor, diğeri bilmiyor. İkisine aynı anda yelken öğretmek ve idare etmek zor. Halbuki kendi yaş ve seviyelerinde başka çocuklar olsa işler daha kolay olacak. Hem grup psikolojisiyle, öğrenirken daha çok eğleniyorlar.”
Sitenin bir başka amacı da aynı durumdaki insanların sorunlarını paylaşmak: “Çocuklarla babalar arasındaki bağ haftanın 5 günü kopuk, 2 günü de alışveriş merkezlerinde geçerse hiçbir şey olmuyor. Birbirlerine güvenleri, sevgileri ve saygıları zor gelişiyor. Yapılanlar kısıtlıysa, paylaşılan şeyler de sınırlı. Keşke insanlar boşanmasa ve çocuklar anne-babalarıyla bir arada büyüse. O süreç yeterince sancılı, sonrası daha da zor. Çıkış noktam şu; tamam ilişki bitti ama artık çocuklarla yeni bir hayat düzeni kuralım. Yalnız kalınca, bu düzende çok fazla şeye ihtiyacınız olduğunu anlıyorsunuz. Kadınların dayanışma içinde akıl alabilecekleri çok insan var. Oysa erkekler neredeyse tamamen yalnız kalıyor ve kendi başlarına bir şeyler yapmaya çalışıyor. Boşandığınız için bu konuları çiftlerle konuşamıyorsunuz, evlilikten çıktığınızdan kadın arkadaşınız olmuyor, erkekler de pek bir şey bilmiyor. Ben çok zorlandım, ki pek çok babaya göre şanslı sayılırım. Çocuklarımla doğduklarından beri ilgilendim, altlarını temizledim. Yemek yapabilen bir erkeğim.”

ÇOCUĞUMUZLA BİRLİKTE BÜYÜYELİM

Reman hayatını çocuklarına göre düzenliyor; iş seyahatlerini haftaiçi yapıyor, pazar akşamlarıyla perşembe arası sosyalleşiyor. Yine de “ihmalkar boşanmış babaların” hesabını ondan soruyoruz: “Erkekler buna biraz da zorlanıyorlar galiba. Yalnız kalınca, ne yapacaklarını bilememenin korkusuyla kaçıveriyorlar. İlişkinin nasıl bittiği de önemli, bir hayatı geride bırakmaya çalışırken çocuklarını ihmal edebilirler. Böyle genellemelerden kaçınıyorum ben, çünkü tanıdığım çok iyi babalar ve hayatını değiştirmek için çocuklarından uzaklaşan anneler de var.”
Reman ise çocuklarının hiçbir anını kaçırmak istemiyor: “İlk adımlarını gördüm, ilk sevgililerini görmek de istiyorum. Çocuk doğduğunda kuracağınız bağı 13-15 yaşından sonra kuramazsınız. Boşandığınızda o bağ biraz gevşiyor ister istemez ama ucunu bırakmadan sıkı sıkı tutalım ve çocuklarımızla beraber büyüyelim. Bu bağın kurulmasına en küçük bir katkıda bulunmak bile beni çok mutlu eder. Boşanırken çocuklarının düzenini fazla değiştirmemek ve tutulmayacak sözler vermemek de önemli. Siteyi iki hafta önce açtığımda sadece erkeklerle kısıtlanmasın diye haftasonu ebeveyni demek istedim aslında, fakat bu laf kulağımı tırmalayınca haftasonu babasında karar kıldım. Ama isterseniz haftaiçi bekarı da diyebilirsiniz, zaten üyelerimizin yarısı kadın!” www.haftasonubabasi.com



11 Mart 2010 Perşembe

Yeniden ilk adım

Kendi ilk adımımı hatırlamıyorum. Herhalde ilk adımımı atmak için hem çok cesaretli, hem de çok istekli olmuş olmalıydım. Tahminen onlarca denemeden sonra, bir iki popo üstü oturma, yüz üstü kapaklanma, sağa sola çarpmadan sonra önce bir yerlere tutunarak ve çevremden yardım alarak, daha sonra ise herhalde gözümü karartıp o ilk adımı atmışımdır.

Çocuklarımın attıkları ilk adımları sanki şu an yanı başımdalar gibi net hatırlıyorum. Annelerinin elini bırakmamak için kendileri ile verdikleri savaşı, benim elime olan uzaklığın gözlerinde nasıl büyüdüğünü, hiç aşılamaz gibi gelen o bir metrelik mesafeyi gözlemlemelerini, etraflarından gelen destek dolu sözcüklerin onlara sağladığı gücü, düşmekten artık korkmadıklarını hem kendilerine, hem de en büyük destekçileri olan bizlere kanıtlama arzularını ve en önemlisi artık kendi başlarına ayakta durup adım atmaları gerektiğini hissetmelerini hatırlıyorum. Şanslı bir babayım. Her iki oğlumun ilk adımlarını görme şansına eriştim.

Peki, bizler kendi başımıza ayakta durmayı, yürümeyi, koşmayı, sıçramayı ve hatta yüzmeyi bile biliyorken, neden yere düştüğümüz zaman tekrar ayağa kalkıp o ilk adımı atmakta bu kadar zorlanıyoruz? Boşanmak, ayrılmak, hatta sevdiklerimizi kaybettiğimiz zaman tekrar ayağa kalkıp o ilk adımı atmamız, her şeyi bilmemize rağmen, neden bu kadar korkutucu ve zorlayıcı oluyor?

Çocukların attıkları ilk adımda yaşadıkları ile bizim kendi hayatımızda yeniden ilk adımı atmak arasında o kadar çok benzerlikler var ki. Bizler de aynı çocuklar gibi hayatımızın bir dönemini paylaştığımız insanların ellerini bırakmak istemiyoruz. Her zaman bizim elimizden tutmasını, her an yanımızda olmasını istiyoruz. Bekli biraz daha fazla sarılabilmek, bir kere daha öpebilmek istiyoruz. Onun aslında orada olmadığını düşünmüyoruz. Çocuklarımızın ayakta kalması için onları desteklerken biz, ellerimizin boş kalma hissinden korkuyoruz.
Bir adım atmadan önce biz yalnız yürümemiz gereken mesafeyi tahmin edemiyor, daha adımımızı atmadan, mesafenin çok uzun olduğunu hayal ediyoruz. Etrafımızda her zaman bize destek çığlıkları atan dostlarımızı, arkadaşlarımızı, hatta ailelerimizi görmemezlikten, duymazlıktan geliyoruz. Onlar avazları çıktığı kadar tezahürat yaparken, biz ayağa bile kalkmadan yükseklikten korkuyoruz.En önemlisi, cesaretimizin olmadığını düşünüp ilk adımı atmamız için içimizden gelen hatta fışkıran arzu ve cesaretimize bile sırt çeviriyoruz.
Belki uzunca bir süre, beklide yaşadığımız olaydan sonra tüm hayatımız boyunca, içimizden ve çevremizden gelen o harika, mutluluk, coşku dolu seslere kulaklarımızı tıkayıp, kendi kabuğumuz içinde, artık olmayan elleri tutmaya çalışıp ayağa kalkmaya bile çalışmıyoruz.

Ben çocuklarımın ilk adımları atması için onlara nasıl destek verdiysem, şimdi de onlara hayat yolunda düşe kalka nasıl koşmaları gerektiğini öğretiyorum. Sevgi ile, mutlulukla, destekle koşarken düşebileceklerini, kendi başlarına ayağa kalkmaları gerektiğini ve kendi başlarına daha az düşmeleri gerektiğini öğretmeye çalışıyorum. Hiçbir zaman bana bakıp düştüğünde yerde kalan değil, aksine her düşüşte daha gülcü, daha heyecanlı, daha azimli, ayağa kalkan bir ve kaldığı yerden koşmaya başlayan örnek görmelerini sağlıyorum. Artık ellerini tutarak değil, yan yana koşarak hayatı yaşamamız gerektiğini öğretiyorum.
Hepimizin bir noktada öğrenmek zorunda kalacağı gibi…..
Yeniden ilk adım atmayı öğretiyorum.Bende onlarla yeniden ilk adımlarımı atıyorum.
Hafta Sonu Babası

7 Mart 2010 Pazar

Aşkın yerini yemek alınca!

Benim için hayatta iki şey var ki içinde Aşk olmayınca hiçbir şeye benzemez.
Birincisi evlilik, diğeri yemek.
Her ikisi de aşk ile yoğrulduğu zaman lezzetli ve keyif verici olur.
Peki, aşkın yerini yemek alırsa?
Biten bir aşkın ardından gelen günlerde daha çok yemek yer misiniz yada yemek yapmaya daha çok zaman harcayıp çok usta bir aşçı mı olursunuz?
Peki, âşık olup da kilo alan arkadaşınız oldu mu hiç? Başka şekilde irdelersem, aşk bitince kilo almayan arkadaşınız oldu mu hiç?
Neden o zaman evlenen erkekler/kadınlar hemen kilo alırlar? Yoksa evlendikten sonra aşk sona mı eriyor? Evlilik öncesi süper bir sporcu olanlar neden evlendikten sonra sadece televizyon karşısında zaman geçirmeye başlıyor?
Ne kadar çok kombinasyon çıkartabildiğime ben bile şaşırdım.
Peki, aşk bitince, özlenen sıcaklığı, mutluluğu ve aşk’tan aldığımız hazzı yemeklerden mi almaya başlıyoruz? Yemek hayatımızda boşalan yerleri doldurmanın en kolay ve en leziz yolu olabilir mi?
Aşktan sonra, hele de çocuklu bir evlilikten sonra belki bu kadar çok yemek ile haşır neşir olmak bizim için değil ama çocuklarımız için faydalı olabilir.
Yemek hiçbir zaman gerçek aşkın yerini tutmasa bile ona bir alternatif olabiliyor, sadece bizi bir sonra gelecek olan aşkı yakalamamız için biraz ağırlaştırıyor.
Her yemekten ve her yeni aşktan mutluluk duymanız dileği ile….
Hafta Sonu Babası

2 Mart 2010 Salı

Yerdeki arabalar...

Yaşamak, paylaşmak, hissedebilmek, sevmek, hem de delicesine sevmek izler bırakıyor arkasından. Bazılarını silip atmak kolay, bazılarını zamana bırakmak gerekiyor, kimi izler ise hiçbir zaman yok olmuyor hayatımızdan. İlişkilerimiz, işimiz, çocuklarımız.
Aynı acı gibi, başta çok yakıyor ama zamanla geçiyor. Bazılarını hatırladığınız zaman bile diliniz uyuşuyor, diğerlerinde ise sadece unutuveriyorsunuz yalnızca o acıyı tekrar tadana kadar.
İlişkilerimiz, geçmişte yaşadıklarımızın çoğu üzerimizde izler bırakarak, olmaları gerektiği yere gitmişlerdir. Her ne kadar onları unutsak yâda unuttuğumuzu düşünsek bile bıraktıkları izleri gördükçe, yaşadıkça, hissettikçe anlarız aslında bizi terk etmediklerini.
Bazıları acı olmasa bile, bıraktıkları izin ağırlığı ve üzüntüsü yoğundur. Tıpkı bu hafta sonu çocuklarımın yerde bıraktıkları oyuncak arabaların bende bıraktığı üzüntü gibi.
Bundan sadece bir gün önce, o küçücük, onlar için o andaki en değerli arabalar şimdi tek başlarına boyunları bükük duruyorlar sessizliğin içinde. Sanki dokunulmak ister gibi, sanki sağa, sola fırlatılmak ister gibi.
Hangimiz isteriz savrulup gitmek? Beklemediğimiz bir anda duvarlara doğru fırlatılmak? Ama orada duruyorlar işte öyle sessizce. Kaderlerini, sahiplerini bekliyorlar, gelip fırlatsın diye. Hayatı sahipleri ile yaşamak ister gibi, onlar bana, ben onlara bakıyorum gecenin boşluğunda.Sahiplenilmek isteyenin kim olduğunu bilmeden.
Onlar birazdan başkası tarafından kutularına girdiğinde, ben sahipsiz kalıp kutuma konulmak için bekliyor olacağım. Belki de bir duvardan diğerine savrulabilmek için. ,
Sadece kalan izler olacak yarın sabah hayatımda. Her sabah boşluğa uyandığım gibi…
Tekrar yeni bir hafta sonunun gelmesi beklerken….
Haftasonubabası

Heyecanlıyım!

Her yeni sayfa açıldığı zaman içimde tarif edilmez bir heyecan duyuyorum. Bu günde o günlerden bir tanesi.
Yeni bir başlangıç, yeni umutlar, merak, bir şeyi yaratabilmenin ve onu hayata geçirebilmenin gururu, biraz karın ağrısı, biraz düşünce. Tüm bu duyguların yanı sıra anlamsız bir huzur hissi.
Bugün en sonunda hafta sonu babası projesini başlatmak için düğmeye basıyorum.
Umarım kendi çocukları için, benim kendi çocuklarıma hissettiğim  gibi hisseden babaların ve hatta aynı durumdaki annelerin, zevk alabildiği harika hafta sonları geçirebiliriz.
Rıza


Çocukları ile sadece hafta sonlarını geçirmek zorunda olan babalar için…


Çocuklarımız ilk dünyaya geldiği zaman onlarla en güzel zamanları geçireceğimizi düşünmüştük. Büyümelerini görmek, ilk attıkları adımlara tanık  olmak, ilk balığı beraber yakalamak, ilk kağıttan uçağı yapmak, ilk kelimelerini okumalarını dinlemek, ilk aşklarını bizimle paylaşmalarını ve daha bir sürü güzel şeyi beraber yapacağımızı düşünmüştük.
Simdi onlar ile geçirebildiğimiz sadece hafta sonlarımız kaldı. Her hafta sonunu sayar olduk. Çocuklarımız ile birlikte geçireceğimiz o kısacık iki gün boyunca daha iyi nasıl vakit geçirebileceğimizi düşünüp planlar yaptık. Planlarımızın bazılarını uygulayabildik, bazı haftalar ise yapacak hiçbir şey bulamadık, biraz panikledik. En sonunda da bir alış veriş merkezinin içinde buluverdik kendimizi. Zaman geçirmekten öte, zaman öldürmeye çalışır olduk.
www.haftasonubabası.com  sitesini yaratırken, öncelikle babalar ve çocukların kısıtlı zamanlarını birbirleri ile olan ilişkilerini kuvvetlendirebilmek, AVM’ler ve fast-food yemeklerin dışında da yapılabilecek hem eğlenceli, hem eğitici bir çok aktivitenin beraberce yapılmasına olanak sağlayan organizasyonlar düzenlemek,  duygu ve düşüncelerimizi paylaşmak,  grup halinde yapılınca eğlenilecek ortamları yaratmak, bazen ihtiyaç duyduğunuz ama ulaşmakta zorlandığımız bilgileri sizlerle paylaşmak istedim.
www.haftasonubabasi.com sizlerle büyüyecek, sizlerin öneri ve görüşleri doğrultusunda şekillenecek,  sizlerin ve çocuklarınızın katılımı ile belki de dünyada örneği çok az olan bir topluluk oluşturacak.
Şu anda test yayını olarak başladığımız sitemizde etkinlik programı hazırlıklarımız devam ediyor. Mart ayı ortalarından itibaren sizlere bol eğlence ve dolu dolu hafta sonları sunacağız.
Hafta sonunu çocukları ile geçirmek zorunda olan tüm anneler de grubumuza katılabilirler.